“Büyük rüyalarla geçmişse ömür
Hiç yanmam ölümün her çeşidine”
Millî-manevi değerlere sevdalı fikir ve hareket adamı, şair, yazar, ‘Yedi Güzel Adam’dan biri, yaşadığı dönemde çevresindeki insanların dostu, arkadaşı, ağabeyi veya öğretmeni, asla vazgeçmeyerek bir ömür mücadelesini verdiği idealleri, bilgisi, kültürü, hatipliği, heyecanı, öfkesi, örgütçülüğü, eylemciliği ile tam bir dava adamı olan, sendikacılığa yeni bir soluk getiren Merhum Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan’ı, vefatının 20. yılında rahmet, hürmet ve özlemle anıyoruz.
Daha çocukken, ‘devrim’, ‘çağdaşlaşma’, ‘batılılaşma’ adına dilden müziğe, gelenekten yaşantıya kadar yerli ve millî olan her şeyin ayaklar altına alınarak yok edilmek istendiği, ezanın Türkçe okutulduğu, Kur’an öğreniminin yasaklandığı, belli kıyafetlerin dayatıldığı bir döneme tanık olarak hayatı ve dünyayı idrak etmeye başlamıştır. 27 Mayıs cuntası, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi, 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesinin öncesi ve sonrasında ideolojik bölünmelerin azgınlaştırdığı anarşi, terör, işkence ve idamlar, gençliğinden olgunluğunu yaşadığı döneme kadar kendisini derinden etkilemiştir. Sosyal, sanatsal ve fikrî hayatı, yıllar boyu tanık olduğu veya birebir yaşadığı bu zor dönemde şekillenmiştir.
Ailesinden aldığı köklü terbiyeyi ve derin maneviyatı, mütecessis bir zihin ve duyarlı bir zekâyla okuyup araştırarak daha da temellendirmiş; şiir, yazı ve konuşmalarında kurtuluşun köklerimize, medeniyet kaynak ve iklimimize dönmekte olduğunu kavramış, haykırmıştır. Bütün ülkeye, özellikle de gençliğe, batılı odak ve dış mahfillerin sağ-sol kutuplaşmasıyla bizi birbirimize düşman kılan ideolojik kamplaşmalardan silkinerek kök değerlerimize, tarihimize dönüp orada bir millet ve ümmet olduğumuzun şuuruna varmamızın çağrısını yapmıştır.
Kendi düşüncesiyle kaynaştırdığı medeniyet değerlerimizin eksenini İslam oluşturur. Bunun yanı sıra millet, ülke, devlet, hak, hukuk, emek, inanç, ümmet, maneviyat, özgürlük, irfan kavgasını verdiği davasının dayandığı en belirgin değerler, kavramlardır.
Akif İnan, yazarlığı, hatipliği, öğretmenliği, köklü tarihî, fikrî, sanatsal kavrayışı, yabancılaşmayla ve vesayet düzeniyle hesaplaşması, eylemci yönü, son olarak da bütün bunları mezcettiği sendikal faaliyetiyle sorumlu, sahici bir münevverdir. Gündelik, aktüel meselelere takılmamış, uzak hedefler edinmiş, hedeflerine giden yolda son derece fedakâr, cesur çalışmıştır. Genç yaşlarda, yazarı ve yöneticisi olduğu Hilâl dergisinin 1964 yılı Ocak sayısında, “Biz her zaman hakkımızı kendi başımıza tahsil edebilecek kudrette bulunmaya mecburuz” diye yazarak, mücadeleci kişiliğinin işaretini vermiştir. Sendikal alanda emek ve özgürlük mücadelesini, kültürümüzle ve medeniyet değerlerimizle uyumlu bir amaç ve içerikle başarmak da onun ileri hedeflere odaklanan programı içinde olmuştur.
Kamu görevlilerinin örgütlenmesini sağlayacak yasal bir düzenlemenin olmaması, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi buhranlar sendikal örgütlenmeyi zorlaştırmakta, neredeyse imkânsız kılmaktadır. Bu şartlarda sendikal yolculuğa çıkmak bir şair ve yazar için büyük bir adım, zor bir karardır. Akif İnan, zor kararı alacak kadar cesur, o gün küçük görünen devasa adımı atacak kadar da öngörülü bir mütefekkir.